MESEM'ler ve çocuk işçi ölümlerine ilişkin bugün (15 Şubat 2024) MMO İstanbul Şubesi'nde düzenlediğimiz basın toplantısında, Genel Başkanımız Özkan Atar’ın açıklaması:
Arda Tonbul, henüz 14 yaşındaydı. İstanbul Esenyurt’taki Alkop Sanayi Sitesi’nin içerisinde bulunan Alkop Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) birinci sınıf öğrencisiydi. Yaşıtları haftada beş gün okula giderken o, bir gün okula gidiyordu. Haftada dört gün ise staj adı altında Hadımköy’deki Özkanlar Metal Demir Çelik Endüstrisi AŞ’ye ait metal fabrikasında çalıştırılıyordu.Arda, 9 Ocak 2024 günü yine fabrikadaydı. Yasaya göre yanında mutlaka bir usta öğreticinin bulunması gerekirken sac büküm makinesinin başında yalnız bırakılan Arda’nın başı makineye sıkıştı. 16 dakika boyunca kimsenin görmediği Arda, kaldırıldığı hastanede bir hafta süren yaşam mücadelesinin ardından 15 Ocak’ta hayatını kaybetti. Memleketi Giresun’da, henüz yedi aylıkken yitirdiği annesinin yanına defnedildi.
Arda, ne yazık ki iş cinayeti sonucu hayatını kaybeden ne ilk ne de son MESEM öğrencisiydi. Yalnızca son altı ayda staj adı altında çocuk işçiliğine, çocuk emeği sömürüsüne yasal kılıf hazırlayan MESEM uygulaması nedeniyle yaşları 14 ile 17 arasında değişen 8 çocuk yaşamını yitirdi.
Arda’nın ölümünden yalnızca bir hafta sonra Kütahya’da 15 yaşındaki MESEM öğrencisi Erol Can Yavuz, çalıştırıldığı mobilya atölyesinde sunta bloklarının üzerine devrilmesi sonucu can verdi. Bu ayın başında ise Kilis’te 17 yaşındaki Murat Can Eryılmaz, MESEM kapsamında çalıştırıldığı 13 katlı inşaatın sekizinci katından düşmesi nedeniyle 72 gündür yoğun bakımda sürdürdüğü yaşam savaşını kaybetti.
Peş peşe gelen bu çocuk ölümleri nedeniyle gözler MESEM uygulamasına çevrildi.
MESEM: Çocuk işçiliğine yasal kılıf
Mesleki eğitim, bireyleri toplumsal yaşam için gerekli mesleklere dair fiziksel ve zihinsel bilgi ve becerilerle donatan, ekonomik ve sosyal anlamda hayata hazırlayan bir süreçtir. Ancak bu alanda sermayenin talep ve ihtiyacı doğrultusunda benimsenen neoliberal politikalar ve yapılan düzenlemeler, bu tanımın aksine, öğrencilerin ucuz işgücü haline getirildiği, sömürüye dayalı bir gerçeği ortaya koyuyor.
“Mesleki eğitim” adı altında öğrencilerin ucuz işgücü olarak kullanılması, 2016 ve 2021 yıllarında yapılan iki yasa değişikliği ile ciddi biçimde arttı. Bu yasal düzenlemelerle mesleki eğitimin en önemli sacayağını oluşturan meslek liselerindeki öğrencilerin fiilen okuldan ayrılarak çocuk işçi olarak çalışmasının önü açıldı.
6764 sayılı Kanun ile Milli Eğitim Temel Kanunu ve Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan, Resmi Gazete’de 9 Aralık 2016’da yayımlanan değişiklikle çıraklık eğitimi, örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alındı. Çıraklık eğitiminin MEB’e bağlı MESEM’lerde verilmesine karar verildi ve MESEM’ler, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlandı. Yasa değişikliğiyle ayrıca, staja tabi tutulan meslek lisesi öğrencileri, yalnızca iş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık yönünden sigortalı sayılmaya başlandı.
Resmi Gazete’de 25 Aralık 2021’de yayımlanan 7346 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ise MESEM’lere yönelik talebin patlamasına yol açtı. Yasa doğrultusunda tüm meslek liseleri bünyesinde MESEM açıldı. MESEM kapsamında staj yapacak 9, 10 ve 11’inci sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12’nci sınıftaki kalfalara ise asgari ücretin en az yarısı kadar ödeme yapılması kararlaştırıldı. Bu ücretler, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Böylece işverenler, hiçbir maddi külfeti olmadan, kamu kaynaklarını kullanarak stajyer öğrencileri çalıştırıyor.
Ödemelerin devlet desteğiyle yapılması ve çocukların bir iş sahibi olacağı algısı ile işverenler ve aileler için cazip hale getirilen MESEM uygulaması kapsamında fabrikalarda çalıştırılan çocuk sayısı hızla artıyor. Bugün 81 ildeki sanayi bölgelerinin tamamında MESEM açılmış durumda. Ülke genelinde MESEM programına kayıtlı yaklaşık 1,5 milyon öğrenci bulunuyor.
MESEM’e kayıtlı öğrencilerin 300 bine yakını 18 yaşın altında. Bu öğrenciler, denetim ve takipten yoksun şekilde, çocuklar için uygun olmayan koşullarda çalıştırılıyor. İş Kanunu’nun 71’inci maddesine göre 15 yaşından küçük çocukların ağır işlerde çalışması yasak. Ancak yaşı 14’e kadar inen bu çocuklar, çırak ya da stajyer adı verilerek, metal fabrikaları gibi tehlikeli ve çok tehlikeli işyerlerinde bile bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişimleri tamamlanmadan çalışmak zorunda bırakılıyor.
Dolayısıyla mevcut uygulama, bu haliyle hem mevzuata hem de Türkiye’nin tam 30 yıl önce onayladığı BM Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi ile 1998’de onayladığı 138 sayılı ILO Asgari Yaş Sözleşmesi’ne aykırı. Mesleki eğitim adı altında uluslararası standartlara uygun olmayan bir çocuk çalıştırma biçimi norm haline getiriliyor.
MESEM öğrencilerinin çalışma koşulları
MEB’e bağlı eğitim kurumları aracılığıyla işçi olarak sermayeye pazarlanan çocuklar, daha birinci sınıftan itibaren okullarından koparılarak sanayiye sokuluyor. Sistem, çocukların haftanın 4 gününü fabrikada, 1 gününü okulda geçireceği şekilde kurgulanmış. Ancak alandan gelen bilgiler, çocukların çok daha fazla süreyle çalıştırıldığına işaret ediyor. Yasaya aykırı şekilde gece geç saatlere kadar çalıştırılan, hafta sonları da işe çağrılan çocuklar var. Okullarda eğitime ara verildiği dönemlerde örgün eğitimdeki çocuklar tatil yaparken, bu çocuklar fabrikada işçilik yapmaya devam ediyor. Bu durum, işte çok yorulan, eğitimden fikren uzaklaşan çocukların okulla bağlantısının tamamen kopmasına yol açıyor.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da çocukların fabrika ortamında bulunması, tehlikeli koşullarda çalıştırılması, tıpkı Arda gibi makinenin olduğu yerde tek başına bırakılması, daha vücut gelişimini tamamlamamış çocuklara erişkinlere yönelik kişisel koruyucu donanım verilmesi ya da hiç verilmemesi, hijyen kurallarına uyulmaması, ısınma ve havalandırmanın yeterince olmaması gibi ihmaller, çocukları büyük tehlikelerle yüz yüze getiriyor.
Bunun yanında “usta öğretici belgesi” alımının çok kolaylaştırılması ve ustalara yeterli pedagojik eğitimin verilmemesi, çocukları riske atan bir diğer etken. İşletme sayısının çokluğu, öğretmen eksikliği ve zamansızlık gibi nedenlerle çocukların mesleki gelişimi ve esenlik durumu koordinatör öğretmenlerce de takip edilemiyor. Birçok yerde yalnızca çocuğun devam-devamsızlık durumuna bakılabiliyor. Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı başta olmak üzere kamu kurumlarının sorumluluğunda olan denetimlerin de son derece yetersiz oluşu, sorunu daha da büyütüyor.
MESEM uygulamasıyla kâğıt üzerinde stajyer ama uygulamada işçi olan öğrencilerin ücret ve sosyal hakları da gasbediliyor. Öğrencilerin ücretlerinin İŞKUR tarafından ödenmesi, işverenlerin uygulamayı suiistimal etmesine neden oluyor. Birçok işveren yeni işçi alarak en az asgari ücret ödemek ve diğer işçilik maliyetlerini karşılamak yerine, MESEM kapsamında çocukları işçileştirerek masraflarını sıfırlıyor.
Çıraklık eğitimi üç yıl, kalfalık eğitimi bir yıl sürüyor. Üç yıl çıraklık eğitimi alan çocukların hiçbir sosyal hakkı yok. Hayatlarına mal olan koşullarda çalıştırılan çocukların staj ve çıraklıkta geçirdiği süreler, emeklilik prim gün sayılarının hesabında ve sigortalılık sürelerinin başlangıcında da kabul edilmiyor.
Eğitime değil, işverenlere yatırım
MESEM programlarında hangi işlerin hangi yaşlara uygun olduğu konusunda herhangi bir standart bulunmuyor. Bu belirsizlik nedeniyle öğrenciler ya yaşlarına hiç uygun olmayan ağır işlerde ya da ayak işlerinde çalıştırılabiliyor. Bu sebeple mesleki bilgi ve beceri edinemiyorlar. Çok erken yaşta örgün eğitimden koparılan çocuklar hem fabrikalarda hem de okullarda uyum problemi yaşıyorlar.
MESEM uygulamasında öğrencilere sağlanan maddi destek nedeniyle Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerindeki öğrenci sayılarında azalmalar yaşanıyor. Bu yüzden meslek liselerine eğitim verilen bazı bölümler kapatılıyor.
MESEM ile birlikte mesleki ve teknik liseler çocuk işçi bulma kurumuna dönmüş durumda. Bu uygulamayla meslek liselerinin altı boşaltılıyor; çocukların okullarında, atölyelerinde görmeleri gereken pratik eğitimler tamamen ortadan kaldırılıyor. Çocuklar doğrudan fabrikalara ucuz işçi olarak gönderiliyor.
İşverenler için kârlı olan bu durum, ülkede yaşanan ekonomik kriz, derin yoksullaşma, yüksek işsizlik oranları, özellikle de genç işsizliği oranları ile birlikte düşünüldüğünde, MESEM projesine aileler ve öğrencilerden gelen talebin neden yüksek olduğunu anlamak zor değil. Ancak bu proje ve projenin uygulanma biçimi, çocukların sağlıklarına hatta hayatlarına mal oluyor. Normal koşullarda fabrikalardan içeri adım bile atamaması gereken ufacık çocuklar bizzat devlet eliyle, kamu kaynaklarıyla fabrikalara sokuluyor ve çocuk işçiliği, çocuk emeği sömürüsü meşrulaştırılıyor. Mesleki eğitim vermesi gereken okullar, çocuk emeğinin ticaretini yapan kurumlar haline dönüştürülüyor.
Sonuç olarak;
- MESEM projesinden derhal vazgeçilmelidir. Kamu kaynakları sermayenin çıkarı doğrultusunda çocuk işçiliğine yasal kılıf sağlayan MESEM’ler için değil, gerçek ve nitelikli bir mesleki eğitim için meslek liselerinin güçlendirilmesi amacıyla kullanılmalıdır.
- Staj yapacak öğrenciler için yaş sınırı getirilmelidir. Staj alanları çocukların fiziksel, ruhsal ve akademik gelişimleri için uygun olmalı, sistematik olarak denetimi ve takibi yapılmalıdır. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çocuğun üstün yararı gözetilerek ek önlemler alınmalı, koruyucu düzenlemeler yapılmalıdır.
- Meslek liseleri bünyesindeki okul atölyelerine, işliklere yatırım yapılmalı; çocuklar ilk pratik eğitimlerini bu atölye ve işliklerde yapmalıdır. Öğrenciler temel mesleki dersleriyle altyapıları oluştuktan sonra, son sınıfta, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin eksiksiz alındığı, denetim ve takibin sağlandığı koşullarda sınırlı sürelerle fabrika ortamına sokulmalıdır.
- Öğrencilerin staj yapacağı işyerlerinin seçimi için kriterler net şekilde belirlenmeli, bu kriterleri yerine getirmeyen işyerlerine öğrenci gönderilmemelidir. İşletmelere kurallara uymamaları ve yasa dışı işlem yapmaları durumunda etkin yaptırımlar uygulanmalıdır. Stajyer öğrencilere uygun kişisel koruyucu donanım sağlanmalıdır.
- Usta öğreticilik belgesi alma koşulları zorlaştırılmalı, usta öğreticiler yüz yüze ve uygulamalı pedagojik eğitimden geçirilmelidir.
- 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimin yerine getirilen ve 2012 yılında yasalaşan 4+4+4 eğitim sistemi, çocuk işçiliğini besleyen bir sistemdir. Bu nedenle kademeli eğitimden vazgeçilmeli, yeniden 12 yıllık zorunlu temel eğitime dönülmelidir.
- Çocuk işçiliği yoksulluğun bir sonucudur. Yoksullukla mücadele kapsamında gerekli sosyal politikalar hayata geçirilmelidir. Çocuk işçiliğine ve çocukların örgün eğitimden koparılma riskine karşı meslek lisesi öğrencilere ve ailelerine ekonomik destek sağlanmalıdır.
GÜNCEL
Toplu Sözleşmeli Bir Çalışma Düzeni İçin MERSEN’de GREVDEYİZ!
Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Mersen İstanbul Sanayi Ürünleri Anonim Şirketi işyerinde, 2022 yılında çoğunluğu sağlayarak yetki başvurusunda bulunduk.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı başvuru tarihi itibarıyla sendikamızın işyerinde çoğunluğu sağladığını tespit ederek yetkimizi belgeledi.
Mersen işverenleri, sendikanın yetki tespitine itiraz etti ve hukuksal süreç iki yıl boyunca devam etti.
Üyelerimiz, sendikalaşma iradelerine sahip çıkarak toplu sözleşmeli bir çalışma düzenine kavuşmak için mahkeme sürecinin sona ermesini sabırla beklediler.
İlk hukuk zaferini yerel mahkemede elde ettik. İlk derece mahkemede davanın sendikamız lehine sonuçlanmasının ardından işveren karara itiraz etti ve istinaf başvurusunda bulundu.
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verdi.
Bu kez istinaf kararına itiraz eden işveren, davayı Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 02.11.2023 tarihli kararı ile işverenin temyiz itirazları da reddedildi ve karar onandı. Böylece lehimize olan mahkeme kararı kesinleşti.
Dava sürecinin sona ermesinin ardından işverene toplusözleşme teklifimizi ilettik. Yasal toplusözleşme sürecinin başladığı işyerinde işveren, toplusözleşme için masaya oturma çağrımızı karşılıksız bırakarak görüşmelere katılmadı.
Arabuluculuk süreci devam ederken baskılarını daha da artıran işveren, “Sendikadan vazgeçin, sendika buraya asla giremez, devlet bizim arkamızda” gibi söylemlerle üyelerimizi yıldırmaya çalıştı.
İşyerindeki baskıların devamı olarak, 7 Şubat 2024 tarihinde 4 üyemiz işten çıkarıldı. Üyelerimiz, yasal ve anayasal haklarına sahip çıkmak için fabrika içerisinde demokratik tepkilerini ortaya koydu.
Mersen işvereni, sendikamızın işyerinde örgütlendiği ilk tarihten itibaren sendika karşıtı tutumunu ısrarla sürdürdü.
Sendikamız hukuk mücadelesini kazanınca bu kez işyeri yönetimi, Mersen işçilerinin sendikayla buluşmasını engellemek için kimi iyileştirmeler yapmak ve işçilere sosyal haklar vermek durumunda kaldı.
Böylece üyelerimiz, Mersen’e daha sendika girmeden bazı yeni haklar elde etmiş oldu.
Mutfağımızda yangın var. Hayat pahalılığı artık katlanılamaz bir hâl aldı.
Mersen işçilerini enflasyon karşısında ezdirmeyecek bir toplusözleşme taslağı hazırladık. Teklifimizde işçilerin mevcut ücretlerine birinci altı ay için %115 zam yapılmasını önerdik. İkinci, üçüncü ve dördüncü altı aylık dilimlerde enflasyon + 5 puan olarak zam teklifimiz toplusözleşme taslağımızda yer aldı.
İşveren tarafı ise bu önerilerimize karşılık işçilerin iradesini yok sayarak sendikayla masaya oturmamayı tercih etti.
Mersen, elektrikli motor kömürü üreten, dünya çapında 33 ülkede 50’den fazla tesisi, 7 bin 500 çalışanı bulunan, başta savunma sanayi olmak üzere dünyanın ve ülkemizin önemli sanayi kuruluşlarının tedarikçisi konumunda olan bir şirket.
Üyesi olduğumuz üst örgütlerimiz IndustriALL Küresel Sendika ve IndustriALL Avrupa aracılığıyla şirket merkeziyle yaptığımız görüşmelerden herhangi bir sonuç alamadık.
Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri de Türkiye’deki işçilerin hak ve adalet mücadelesini görmezden geldi.
Mersen’de yaşananlar ve karşımıza çıkan bu tablo, ülkemizde sendikal hakların içinde bulunduğu vahim durumu tüm açıklığıyla gösterir nitelikte.
Bu ülkede işçiler, sendika hakkına ulaşmak için işten atmalara, baskılara, yıllarca süren yetki mahkemesi süreçlerine karşı mücadele etmek zorunda bırakılıyor.
İşverenler ise dilediği hukuksuzluğu, zorbalığı yapmayı kendilerine hak olarak görüyor.
Buna karşın Mersen işçileri, en temel hakları olan sendikalı, toplu sözleşmeli bir çalışma düzeni için mücadelelerini kararlılıkla sürdürüyor.
Artık yasal grev aşamasına geldik. Bugün grevimizi başlatıyoruz.
Mersen işverenini bir kez daha masaya oturmaya çağırıyor, taleplerimiz karşılanana kadar grevimizi kararlılıkla sürdüreceğimizin bilinmesini istiyoruz.
Direne direne kazanacağız!
BİRLEŞİK METAL-İŞ SENDİKASI
GENEL YÖNETİM KURULU
Yöneticilerimiz, KARABÜK'te
Genel Başkanımız Özkan Atar ve Genel Örgütlenme Sekreterimiz Fehmi Elmacı, 21 Mart 2024 tarihinde, İstanbul 1 Nolu Şube yöneticilerimizle birlikte Tabo Otomotiv ve ardından da Cofle TK işyerindeki üyelerimizi tezgâh başında ziyaret ederek, üyelerimizle görüş alışverişinde bulundu.