YanMenu

20
Nis

Basın açıklaması

Dilovası Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Asen Metal fabrikasında çalışan işçilerin sendikamızda örgütlenme mücadelesi Mayıs ayında başarıyla sonuçlandı. Sendikamız yürütülen örgütlenme çalışmaları sonucu yasal çoğunluğu sağladı ve 6 Mayıs 2022 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yetki başvurusu yaptı ve bakanlık yetkimizi belgeledi.

Örgütlenmeden haberdar olan Asen patronları 84 üyemizi hukuksuz bir biçimde işten çıkarttı. İşten çıkartılan 84 işçi 100 gündür Dilovası’nda Anayasal hakları için fabrikanın önünde direnişini sürdürüyor.


Asen işçileri, kölelik koşullarında çalışmaya, işverenin keyfi tutumlarına, işçiyi hor gören ve insan yerine koymayan tavırlarına, yaptığı haksızlıklara artık yeter diyerek sendikalaştılar.

Asen işçileri, sefalet düzeyindeki ücretlerini sendikalaşarak iyileştirmek istediler.

İşçilerin de fabrikada temsiliyeti olsun, işverenin iki dudağı arasında güvencesiz çalışmak yerine işten atılma korkusu yaşamadan çalışmak istedikleri için sendikalaştılar.

Asen işçileri işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alındığı bir işyerinde çalışmak istedikleri, çalışırken ölmek istemedikleri için sendikalaştılar.

Asen işçileri, işverenleri için fabrikaya emek veren, alın teri döken işçilerin ne şartlarda çalıştığının da, canlarının da bir önemi olmadığını biliyordu.

Öyle ki, işçileri sendika hakkını engellemek için her türlü hukuksuzluğa başvuran Asen işvereni bir işçi kardeşimizin canına mal oldu. Direnişin 86. Gününde işten atılan işçilerin yerine bir buçuk ay önce işe alınan işçi kardeşimiz, preste sıkışarak can verdi.

Sırf sendikalaşan işçilerin haklarını tanımamak, sendikayı kabul etmemek adına işbaşı eğitimleri verilmeden, sağlık ve güvenlik tedbirleri alınmadan işçiler çalıştırıldı.

İşverenin sendikasızlaştırma inadı, Asen Metal’de iş cinayeti getirdi.

Patronların işçilere karşı işlediği tüm suçlar cezasız kalıyor. Elbette, Asen işvereni işçileri değil patronları koruyan yasalardan güç alıyor.

İşten atmalar, baskılar, sendikanın yetkisine itirazlar, sağlıksız koşullarda işçi çalıştırmak işverenler için kural haline geliyor. Kural tanımazlık kural haline geldikçe patronlar daha da pervasızlaşıyor, hukuk ayaklar altına alınıyor. Yetkililer ise işçilerin haklarının ayaklar altına alınmasını sadece seyrediyor.

Asen işçileri fabrikanın içinde ve önünde onuruyla oynanmasına asla izin vermedi, haksızlıkların önünde eğilmedi. Tek istedikleri sendika haklarının tanınması. Toplu sözleşmeli, güvenceli ve sağlıklı bir çalışma ortamına sahip olmak.

Asen işçileri inatla ve inançla sürdürdüğü haklı mücadelesinde 100 günü devirdi.

Birleşik Metal İşçileri Sendikası olarak, Asen Metal işçilerinin insanca bir yaşam ve sendika hakkı için 100 günü deviren mücadelesi zaferle sonuçlanana dek yanlarında olmayı sürdüreceğiz.

Ve biz kazanacağız!

Birleşik Metal-İş

Genel Yönetim Kurulu

  • İşçilere çıkış tebligatları çağrıldıkları bir otelde taşeron avukatları tarafından yapıldı.
  • İşten çıkarılan işçi sayısı yüzün üzerinde.
  • İşten çıkarılan işiler bu sabah fabrikanın önüne bir yürüyüş gerçekleştirdi.
  • Farplas Otomotiv’de mücadele işten atmalara, baskıya ve hukuksuzluğa rağmen tüm kararlılığı ile devam ediyor.

    Geçtiğimiz hafta ücret artışı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için demokratik tepkilerini gösteren Farplas Otomotiv ve bağlı şirketlerde çalışan yaklaşık iki bin işçi, kendilerine verilen sözlere rağmen yeni bir haksızlık ve saldırıyla karşı karşıya kaldılar. Dün çeşitli bölümlerden işçilere, çağrıldıkları bir otelde taşeron firmaların avukatları tarafından işten çıkış tebligatları yapıldı. Şu ana kadar bu yöntemle işten çıkarılan işçi sayısı yüzü geçti.

    Farplas Otomotiv işvereni işçilerin taleplerini dikkate almak, sendikalı çalışma isteğine saygı göstermek yerine, geçmişte olduğu gibi yine işçilere saldırmayı tercih etti. İşyerini iş kanununa aykırı şekilde taşeron şirketlere bölen, bu şirketleri de farklı işkollarında göstererek işçilerin sendikalaşmasını bugüne kadar önlemeyi başaran şirket, şimdi de işten çıkarmalarla sendikalaşmayı önlemeye çalışıyor.

    Çıkışlar, işçilere korku vermek için yapılıyor. İşçiler tazminatsız çıkarılıyor ve aynı zamanda üretim kaybı gerekçesiyle şirketin kendilerinden tazminat talep edebileceği tehdidi yapılıyor. Oysa ne tazminatsız işten çıkarma, ne de işçilerden tazminat talep edilmesi yasal değildir. Sadece işçileri sindirme amacı taşımaktadır. Farplas işçileri bu durumun farkındadır.

    Bu hukuksuzluğa izin vermeyeceğiz. Farplas Otomotiv işçileri sendikamızla birlikte mücadeleye devam edecek.

    İşten atılan işçiler bu sabah sendikamızın bölgede örgütlü olduğu fabrikalardan temsilcilerin de katılımıyla Farplas’ın önüne bir yürüyüş gerçekleştirdi.

    Sendikamız, şirketin taşeronlara bölünerek sendikasızlaştırma girişimini, aşmayı başarmıştır. Şimdi de işten çıkarma engelini aşacağız.

    Farplas Otomotiv işçilerinin sendikalı çalışmak için verdiği zorlu mücadele devam edecek. İşten çıkarmalar bu mücadeleyi sadece büyütür. Farplas’a sendikanın girmesi bu kez önlenemeyecek.

    BİRLEŞİK METAL-İŞ
    Genel Yönetim Kurulu

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB), 30 Temmuz 2021 günü TTB Genel Merkezi’nde aşılamanın hızlandırılıp yaygınlaştırılması başta olmak üzere salgından çıkış yolunu işaret eden bir basın toplantısı düzenledi.


Ortak açıklama:

Salgından Çıkışın Yolu Bellidir!

Türkiye’de 1 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla tüm sınırlamaların kalktığı, sınırların ardına kadar açıldığı gün 5.288 olarak bildirilen, sonraki birkaç günde dört binli rakamlara düşen COVID-19 vaka sayıları; Sağlık Bakanlığı’nın resmî rakamları ile dahi en az dört kat artarak 22 bini geçmiş bulunmaktadır. Çok daha bulaştırıcı olduğu bilinen Delta türü ise hâkim tür olma yolunda hızla ilerliyor.

İktidar güvenlikçi aç-kapa ve şeffaflıktan yoksun politikalarıyla toplumda belirsizliği körükleyip duyarsızlığa yol açarken artan vakalar ve yeterli yaygınlık ve hıza ulaşamayan aşılama ile yurttaşlarımızın sağlıklı yaşam hakkını ihlal etmeye devam ediyor. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen, aşı çağrısı yapmaktan dahi uzak duran iktidar, yurttaşları sorumlu olmaya çağırdığında, samimiyetten uzak bu tutum, insanların tepkilerine yol açıyor.

Salgının başından beri verileri gizleyen, emek ve meslek örgütleriyle toplumun tamamını salgınla mücadelenin dışında tutan iktidarın bizatihi kendisidir. Yükümlülüklerini yerine getirmeyenler, insanları sorumlu olmaya çağırdıklarında bu çağrının karşılık bulmayacağı açıktır. Her alevlenmede yükümlülüğünü yerine getirmeyen, bilimsel bilgi değil politik tercihleriyle hareket eden iktidarın her COVID-19 hastasında ve bu hastalığa bağlı ölümlerde sorumluluğu vardır. İktidar aşılama konusunda da başından beri belirsizliği derinleştiren yaklaşımı ile toplumda aşı tereddüdüne yol açmış, aşı karşıtlarının işini kolaylaştırmıştır. Sorumlu politikalarla bilgi edinme hakkımızı önceleyen bir yaklaşım yerine aşıların ne zaman geleceği, miktarı ve bilimsel değerlendirme süreçlerinin toplumla paylaşılmamasının bedeli ne yazık ki ağır oldu ve biz bu bedeli ödemeye hâlâ devam ediyoruz.

Sağlık Bakanlığı’nın elinde veriler olduğunu biliyoruz. Sağlık Bakanlığı tarafından salgının başından beri yaş, cinsiyet, sosyoekonomik durum, ek hastalıklar gibi verilerin yeterince paylaşılmaması (kısıtlı veri paylaşılması) salgının etkin bir şekilde kontrol edilmesinde alınacak önlemlerin belirlenmesini geciktirdi ya da önledi. Aynı durum aşılama sürecinde de devam etmektedir. Aşılama başladıktan sonra aşının salgın üzerine etkisinden yan etkisine kadar aşı ve bağışıklama ile ilgili bilgiler yeterince paylaşılsaydı, toplumda oluşan aşı tereddüdü aşılabilir, aşı karşıtlarının bilgiyi çarpıtarak oluşturduğu korku iklimini yok edebilirdi. Bilgi edinme hakkımızı yok sayma davranışı, sağlıklı yaşam hakkı ihlaline dönüşmüştür. Sağlık Bakanlığı halen bir aşı programı ya da kampanya ortaya koyamamış, yalnızca Sağlık Bakanı’nın attığı “tweet”lerle aşı programı yürütmeye çalışmaktadır. İktidarın diğer bileşenlerinin ise aşıya çağrı ya da aşı çalışmalarında sessizlikleri dikkat çekicidir. Toplumun Sağlık Bakanlığı bilim heyetinin de salgınla mücadeledeki yanlışlarla ilgili sesini duyması, tutum ve görüşlerini öğrenmesi elzemdir.

Salgında insanlar, anlamlı hiçbir sosyal ve ekonomik desteğe ulaşamadan, gittikçe daha da güvencesizleştirilen çalışma koşullarında ve açlıkla salgın arasında seçim yapmaya zorlanarak yaşam mücadelesi verdi. Hep birlikte intiharlarda artışla, yokluğun yoksulluğun derinleşmesiyle yüzleşmek zorunda kaldık. Güvencesiz, işinden olmamak için hastalığını gizleyen, salgına uygun önlemlerin alınmadığı toplu taşımalarla kalabalıkların içinde çalışmaya zorlanan insanlar, iktidarın “koruma” adı altında ayrımcılıkla evlerine kapattıkları yakınlarına bu virüsü taşımaya, sonra da sevdiklerine hastalık bulaştırmanın yüküyle baş başa kalmaya terk edildiler.

Sağlık çalışanları her alevlenmede yükleri daha da ağırlaşarak ama tüm haklardan yoksun bırakılarak çalıştırıldı. Yetmedi, salgınla mücadelede en önemli yerde olan; ama sağlık çalışanlarını tüketme projesi ile çoktan güvencesiz bırakılmış, yalnızlaştırılmış birinci basamak sağlık emekçileri cezalandırma yönergeleriyle karşı karşıya bırakıldı. Aile hekimliği binaları, soğuk zincir dolapları gibi birçok fiziksel ihtiyaç defalardır yaptığımız çağrı ve uyarılara rağmen düzeltilmemiş; salgına uygun düzenlemeler yapılmamıştır. Sağlık Bakanlığı ve iktidar, Dünya Sağlık Örgütü’nün dahi salgınla mücadelede olmazsa olmazlar arasında saydığı toplum ve sağlık emek örgütlerinin katılımı için yaptığımız çağrılara da kulak tıkamaktadır.

Salgınla mücadele etme yerine durumu idare etme politikaları bu topraklarda 150 binden fazla insanımızın fazladan ölümüne, milyonlarca insanın hastalanmasına neden oldu. Üzülerek söylemeliyiz ki tüm bunların yanında kronik hastalıkların bedeli sonradan anlaşılacaktır.

Salgından çıkışın yolu bellidir;

  1. Bilimsel temellere dayandırılmış bir sürveyans sistemi ve filyasyon ile hasta ve temaslılarının saptanıp izlenmesi, bu izlemin uygun kamusal koşullarda yapılması,
  2. İhtiyaç duyan hasta ve temaslılara sosyal ve ekonomik desteğin verilmesi,
  3. Aşılamanın hızlanması ve yaygınlaşması için etkili bir aşılama kampanyası başlatılması,
  4. Toplumda aşılamaya güvenin artırılabilmesi için aşılama ve etkisi ile ilgili bilimsel bilginin gizlenmeden paylaşılması, toplum temsilcilerinin bağışıklama hizmetlerine katılması, yazılı görsel ve sanal medyanın etkin bir şekilde kullanılması,
  5. Pandeminin başından beri hastalıktan korunmada etkinliği gösterilmiş olan kişisel ve kurumsal önlemlere (maske, mesafe, hijyen, havalandırma, kapalı ve kalabalıklardan uzak durma vb) devam edilmesi,
  6. Sermayenin insafına terk edilen toplumun, sermayenin kâr alanı kılınan sağlığın yeniden bedensel, ruhsal, sosyal ve siyasal iyilik halini koruyacak demokrasi, adalet, özgürlük ve barış temelinde kurulması,
  7. Salgınla mücadelenin sağlık emek örgütleri ve toplum temsilcileriyle birlikte yürütülmesi önerilir. 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği

Türk Tabipleri Birliği

Ekmekçioğulları işçileri patron Rüstem Ekmekçi tarafından sendikalaştıkları için cezalandırıldılar, 78 gündür açlığa terk edildiler. Dünden itibaren de işçiler Cumhuriyet Halk Partisi Çorum il binasında açlık grevini başlayarak CHP’li yetkilileri adım atmaya çağırıyor.


CHP’den adım atmasını bekliyoruz çünkü;

Çorum CHP İl Başkanı ve Çorum Merkez İlçe Başkanı Ekmekçioğulları ailesindendir.

CHP İl Başkanı Mehmet Tahtasız ve Merkez İlçe Başkanı Ulaş Tokgöz Rüstem Ekmekçi’yle akrabadır.

CHP İl Başkanı Mehmet Tahtasız, CHP Çorum İl binasında başlattığımız eylemin ardından yaptığı açıklamada “İşçi de bizim, işveren de bizim. Bizler hakim, savcı, yargıç değiliz. Bu konuda karar verme yetkimiz yok. Olay yargıya intikal etmiştir.” açıklamasında bulundu.

Bu sözler “Biz Rüstem Ekmekçinin işlediği suçları görmezden geliyoruz” demektir.

Ekmekçioğulları işçilerinin haklılığını ortadır. 90 işçi sendikaya üye olduğu için işten atıldı.

İşçilerin yaşadığı zulmü anlamak, onların yanında olmak için hakim, savcı olmaya gerek yok. Rüstem Ekmekçi Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde işlediği suçların cezasını zaten en ağır biçimde ödeyecektir. Acil olan bugün işçilere el uzatmak, işlerine geri dönebilmeleri için mücadelelerine katkıda bulunabilmektedir. Ekmekçioğulları fabrikasına yıllardır emek verip, alın teri döküp büyüten işçiler neden “Ahlak ve İyi niyet kurallarına aykırılık” gerekçesiyle kapının önüne koyulmuştur?

Rüstem Ekmekçi işlediği suçları, işçileri tazminatsız işten çıkararak örtmeye çalışmıştır.

CHP Çorum yetkilileri ise adalete güveniyoruz diyerek, Rüstem Ekmekçi’yi korumaya devam ediyor.

Cumhuriyet Halk Partisi’nden sorunun etrafından dolaşmadan biran önce bu zulme son verecek sağduyulu girişimlerini yapmalarını bekliyoruz.

BİRLEŞİK METAL-İŞ
Genel Yönetim Kurulu